Sıfırdan oluşturduğum profilime ilk tır olarak Daf aldım. Dorse ile tırı aynı renge boyadım ufak bir kaç modifiye yaptım. Dorsemiz çok yatmasına rağmen uğraşsak da yükleri teslim ettik. ve günün yorgunluğu için önce otele baktım otel dolmaya başladı oradan İveco bayisindeki arkadaşlara uğradık… İyi geceler…
1 günlüğüne serbest çalışıyorum yarın BM ile devam
RENAULT en sevmediğim 2. tırdır sırf gerçekçilik uğruna kullanıyorum
SAKIN BUNU EVDE DENEMEYIN | RENAULTLA DRIFT ÇELINÇ
DRIFT ÇELINÇIN SONUCU
O SAHNELEREDE GERÇEKTEN DRIFT ÇEKIYORDUM
Ben iş olarak hep bir vasıta kullanmak istemişimdir. Demiryollarındaki unvanım ise makinist değildi ve makinistliğe geçiş şansım da yoktu. Çevremdeki herkesin “Yapma etme gül gibi işi bırakıp kamyoncu olma” dediği bir ortamda, konuştuğum her kamyoncunun “Bir lastik olmuş 2500 lira, mazot olmuş 6 küsur lira, manyak mısın kamyoncu olacaksın” dediği bir ortamda yaptım bir çılgınlık ve iş yerimden istifa ettim, bindiğim arabamı da sattım. İş yerinden tazminatım yatana kadar sağda solda şoför olarak çalıştım. Hem meslek hakkında tecrübe edindim hem kamyonlar hakkında bir fikrim oldu. Tazminatım yattıktan ve arabam satıldıktan sonra gelen paraya 50 bin de kredi çektim, ilk çekicimi almak üzere bayilere gittim. Açıkçası (Oyunda 2. el olmadığından dolayı) bütçeme uyan 2 tane çekici vardı. Birisi Man TGX 18.320 diğeri de Iveco Stralis 310. Şoför olarak çalışırken 480-500 beygir arabalarda çalıştığım için bu güçler bana bayağı az gözüktü ama “Mühendislerin bir bildiği var ki bu motoru bu arabaya koymuşlar” düşüncesi ile kırmızı rengin cazibesine de kapılarak bir Iveco Stralis aldım.
Aslında alırken hala aklımda soru işaretleri vardı. Acaba 310 beygir yetecek miydi? Sattığım 1250 kiloluk Volvo S40 bile 200 beygirdi, 310 beygir bu araba yeri gelecek yüklü halde 35 tonu bulacak, acaba sorun olacak mıydı? Amaan en kötü tonajlı yük çalışmam dedim, bendeki lükse bak, iş beğeneceğim.
Neyse ilk işim düşeş denk geldi. Sadece 4 tonluk bir havalandırma borusu taşınacaktı ve iyi de para veriyorlardı. Çekiş biraz az gelse de pek sorun olmadı. Sonuçta yük yok gibi bir şey. Sonrasında 12-13 tonluk bir kaç teslimat yaptım ki cidden moralim bozuldu. Arkadaş en ufak yokuş görse bir araba bayılır mı? Vallahi moralim bozuldu ama artık yapacak bir şey yok. Bu arabayı aldık, satıp iyi bir şey alsam, hem para yok hem sağlam zarar edeceğim. Kamyonu satıp başka iş de yapamam artık sonuçta kamudan istifa ettik bir kere… Mecbur çalışacağız.
O ara kafama dank etti, yahu ben niye tanker çalışmıyorum? Demiryollarında RID eğitimi almıştım ki bu ADR eğitiminin demiryolu için olanıydı. E millet taa eski kırmızı Man’ları tanker yapıyorsa, tanker için fazla bir güç gerekmiyor demektir? Zaten mantıken tankerde de emniyet hızdan önce gelir. En iyisi ben ADR sertifikası alıp tehlikeli madde taşımacılığı yapayım. Parayı toparlayınca 400 beygir üstü bir arabaya geçerim. Evet evet kesinlikle böyle yapmalıyım.
ADR eğitimini tamamladıktan sonra ilk tehlikeli madde teslimatım boş bir yakıt tankıydı. Tabii boş olması çok bir şey ifade etmiyor, tankın içi usulüne uygun temizlenmemişse o tanka dolu muamelesi yapacağız. İşin güzel olan tarafı o tank bizim zavallı 310 beygire boş muamelesi yapacaktı. O yüzden nispeten rahat bir iş olacak bu.
Boş tank taşırken dahi 12. vitesi pek göremiyorum, 11. vitesle bile en ufak yokuşta araba bayılıyor. Sanırım bu araba 500 bin kilometreye geldiğinde 12. vites dişlisi sıfır gibi olacak.
Yahu bir şantiyeye niye böyle bir yakıt tankı isterler ki? Bunu dorseden alacak vinç bile yok burada, hem ne yapacaklar ki boş yakıt tankını? Amaaan bana ne, bana buraya getir dediler getirdim. O ara gözüm yol bilgisayarına ilişti, %26 yakıt ortalamam varmış. Millet %33-34’lerden bahsederken güzel rakam sanki, gerçi tonaj yok ya neyse.
Tam şantiyeden çıkacakken şantiye şefi geldi yanıma,
- Şu loder ile kepçe Kessel’e gidecek, sen götürür müsün? Bizim kamyonun yağ soğutucusu mu ne patlamış yolda kalmış, şimdi kamyon aratma bana bu saatte.
- Kaç ton ki o ustam? (Malum arabada güç olmayınca paradan önce tonaj soruyorum, bana tonaj yok cehennemin dibine odun taşınacak de, giderim. O psikolojideyim )
- Valla 20 tondan aşağı değildir noldu ki?
- Ustam onu siz başka araba bulun, bu hepi topu 310 beygir, nasıl götürsün?
- Götürür yav götürür, götürmeyecek olsa bu arabaya bu motoru koymazlar.
- Bu motoru bu arabaya koyan mühendise sövüyorum zaten ben. Çekmiyor bildiğin.
- Ya 20 tondan bir şey olmaz, çok uzağa gitmeyecek zaten hepi topu 200 km bir şey.
Şantiye şefi beni ikna etmeyi başardı. Hem hazır iş ayağıma gelmiş, hem arabayı hem de kendi şoförlüğümü 20 ton yükle bir sınamış olacağım. Para mevzusu da konuşulduktan sonra dorsenin altına yanaşıyorum. Bakalım yolumuz hayır olsun.
Bu kasisleri nasıl yapmışlarsa, yükü park edeceğim yeri sormak için durdum. Dorsenin ön dingili kasisi geçti arka dingili geçmedi, buradan kaldıramadım arabayı ne ileri ne geri. Aks keseceğim diye debriyajın canına okuyarak zor bela çıktım. Daha 2500 kilometredeki arabadan gelen balata kokusu canımı sıktı. Yine de 17 ton yükü taşıyabildim. Hatta geçen gün 24 ton yük taşıdım, bir kaç yerde zorlansam da gayet de taşıdı araba. Yine de ilk fırsatta 400 beygir üstü bir kamyona geçeceğim.
Hikayelerin gerçekten güzel oluyor. Okurken keyif alıyorum. Kolay gelsin
Gel gel
Hocam beğeniyorsan ben her oyuna girişimde yazarım bir hikaye.
Yolda takom dolunca ilk bulduğum tesise girdim. Azıcık takoyu ezdim ama o kadar olur herhalde ya. Neyse, arabayı stop ettim, güzel de yağmur yağıyor hafiften uykum da var, mis gibi uyurum şimdi ben. Uyurum uyurum da, midem bomboş bir şeyler yemem lazım. İndim arabadan, koştura koştura tesise girdim, baktım tabldot usulü yemek var. “Ustam az ezogelin çorbası, tavuk sote, sade pilav, cacık” diyerek menüyü hemencecik oluşturuverdim. Kasaya doğru kaydım, sırt çantasından cüzdanı çıkardım parayı verdim, para üstünü aldım, arkamdaki adamı bekletmemek için apar topar cüzdana tıkıştırırken arkamdaki adam “Acele etme yiğenim” dedi. “Abi bekletmeyeyim seni de o yüzden acele ediyorum” dedim. “Yauv arkamızdan atlı mı kovalıyor?” dedi. Neyse ben cüzdanı falan toparladım geçtim bir masaya, çorbama tuz, cacığıma pul biber serperken az önceki dayı yanıma geldi oturdu.
-Afiyet olsun yiğenim.
+Eyvallah abim sağolasın sana da
-Yolculuk nereye?
+Salzburg’a gidiyorum abi sen ne tarafa?
-Linz’e gidiyorum ben de. Sen şoför müsün?
+Şoförüm abi? (Bir yandan da çorbayı kaşıklıyorum)
-Hangi firma?
+Firma?
-Yauv şoförüm demedin mi? Hangi firma diye sordum.
+Ha yok abi benim kendi arabam var, firmaya çalışmıyorum.
-Hee öyle desene. Ne araba var sende?
+(Camdan kamyonu işaret ederek) Iveco var abi şu kırmızı olan
-Iveco’lar pek tutulmaz ama güzel arabadır. Niye tutulmaz onu da bilmem ya. Mis gibi araba.
+Yok abi be, benimki yaramaz en azından.
-Niye öyle dedin yiğenim?
+(Biten çorba kasesini kenara alıp tavuk soteyi pilavın üstüne dökerken) Abi 310 beygir, daha bir şey dememe gerek var mı?
-E nolmuş 310 beygirse?
+Abi çekmiyor bildiğin, en ufak rampada bayılıyor.
-Olsun yiğenim, bu genç yaşta kendi arabanla çalışıyorsun, varsın rampada 2 alt vitsele git nolacak ki?
+Abi sende ne araba var?
-Volvo yiğenim, seninkinin hemen yanındaki Volvo benim.
+(Beygir gücü bende takıntı olduğu için her kamyonun gücüne bakıyorum neredeyse) abi 540 beygir arabayla çalışıyorsun, bana gelip 310 beygir yeter diyorsun. İş mi bu?
-İsim neydi?
+Mustafa, abi
-Ah Mustafa ah siz yeni şoförler bilmezsiniz biz ne arabalarla çalıştık. Benim adım Fikret, Fırtına Fikret derlerdi bana. Bi Ford’um vardı 407 defransiyelli Mercedes şanzımanlı, harbi fırtına gibi eserdim o arabayla. Rampada Man’lar tın tın giderken ben yanlarından jet gibi geçerdim. O zamanın en kral arabalarından biriydi hepi topu 120 beygir. Hele ondan önce bende bi BMC TM140 vardı, düşman başına. Birine beddua edeceksen “Allah ömür boyu BMC sürmek zorunda bıraksın” diye et. Yazın içinde yanarsın, kışın donarsın. Motor desen sıkıştırmaya gelmez hemen hararet yapar. Fren desen fren yok, lastik desen şamriyelli lastik. Ne çileler çektim o arabada. Şimdiki arabaların en kötüsü bile çok iyi, klima var webasto var hidrolik direksiyon var. Var oğlu var. Hey gidi be, zor günlerdi, yol yoktu doğru düzgün, rampalar virajlar… Şimdi bütün yollar kaymak gibi, arabalar desen hepsi on numara…
Fikret usta anlatıyordu ben dinliyordum. Yemeğim bitmiş, ikinci çayımı içiyordum. Adamlar hakikaten zamanında ne çileler çekmiş. Arabamı daha bir sevmeye başladım. En azından derdi tasası yoktu. Yağ gibi geçen vitesler, pamuk gibi direksiyon, püfür püfür klima, konfor desen o biçim. Varsın çekişi düşük oluversin ne var yani? Yollar kaymak gibi zaten 20 küsur tonla bile çok sorun yaşamamıştım. Nankörlük etmemek lazımmış onu anladım. Sonra Fikret usta “Benim yola devam etmem lazım, sana iyi istirahatler” diyerek yanımdan ayrıldı, arabasına doğru gitti. Ben de kendi arabama gittim, kapısını açarken bile gözümde büyüdü araba. Kıymetini daha iyi hissettim.
Aslında mesleğe yeni başlamış bir kamyon şoförünün hikayesi tadında ilerliyor oyunum şu anda.
Geliyorum hocam caya :))
ılk rusya seferı olarak göteborgdan - Belarusun Orsha şehrine armut tasıdık rusya ya gelmısken @gampue serhan abı sana da ugrayacam beklemedeyım bır konum atarsan
seferden bır kac resım…
caylari soyledim. gel. istersen arpa ve bugdayin belirli evrelerden gectikten sonra su eklenmesiyle ortaya cikan ve soguk icilen seyden de var
Iyice sogut abi geliyorum :)))
gönder gelsin @gampue