Hikayenin başı için azcık yukarı çıkıp okuyabilirsiniz.
Otelde bir kaç saat yattıktan sonra aracımızı gece 4 civarı çalıştırmayı denedik. Hava aşırı soğuk olduğu için ilk başta marş almadı. Biraz çabaladıktan sonra sonunda çalıştı. Hemen sıcaklıkları kontrol etmeye başladım ve araç stop etmesin diye hafif hafif gaz verdim. Ardından aracı kendi halinde rölantide çalışmaya bıraktım. Bu sırada karnımı doyurmak için kendime yemek hazırladım. Ufak bir atıştırmalığı yedikten sonra yola koyulmak üzereydim ki bir abimiz araca doğru geldi. Camı açıp ne olduğunu sordum. Kendisi aracını buradan biraz ileriye park ettiğini ve havanın çok soğuk olduğu için oraya kadar yürüyerek gitmek istemediğini söyledi. Bende gel anlamında el işareti ettim. Abimizi de aldıktan sonra aracı hotelin parkından çıkarıp yola koyduk…
40lı yaşlarında olan yabancı abimizle sohbet etmeye başladık. Kendisi buranın eski bir şoförü olduğunu bir şirkette çalıştığını ve bizim gibi onunda bir Scaniası olduğu söyledi. Bu arada aracımın içini inceliyordu. Sohbet muhabbet derken yola devam ediyorduk. Yolda bir geçiş vardı , aracı hemen yavaşlattım ve geçişten geçtim. Abimizde aracın neden bu kadar basık olduğunu soruyordu o sırada. Şimdi aracın basık olmasının bir kaç cevabı vardı. Öncelikle virajlarda çok avantaj sağlıyor ve araca şık bir görünüm katıyor. Tabi ki bu tarz bir yük aracının basık olması konforu az da olsa kısıyor ve tampon masrafları da açıyor ama sonuç olarak güzel bir olay. Şeklinde bir cevap verdim. Oda bir süre düşündükten sonra kısmen hak verdi ama aracı sürüş zorluklarını gördüğü için çabuk vaz geçti.
Abimizi aracına bıraktıktan sonra önlü arkalı beraber yola düştük. Tek şeritli soğuk İzlanda yollarının bir kısmını alt ettikten sonra abimizin yükünün olduğu şirketin önünden geçince ayrılık vaktimiz geldi. Korna ile selamlaşıp camdan el sallayınca anladım ki tır şoförleri nerede olursa olsun , karşısındaki kim olursa olsun kardeş gibiler. Umarım insanların içindeki bu samimiyet hiç bir zaman gitmez…
Kalan yola tek başıma devam ederken bana eşlik etmesi için radyoyu açtım fakat kendime göre bir şey bulmak epey zor olunca yine sessizliğe kaldım derken aklıma telefondaki şarkılar geldi. Hemencecik kulaklığımı bulup telefonun girişine taktım ve ‘Müslüm Baba’ adlı şarkı listemin ilk şarkısına tıklayıp yol boyunca dinledim. Yolda keyifle ilerlerken kalan benzinime baktım. Yeterliydi fakat fazla olduğu da söylenemezdi. Bende gözümle benzinlik arar oldum. En yakında gözüme çarpan benzinliğe girdim. Marketten de bir şeyler almayı ihmal etmedim. Aracın yakıtı dolunca içime bir huzur doluyor nedense
Keyifli yolumun tadını şoför kardeşimizin kazası üzücü bir şekilde bozdu. Her ne kadar tanımasam da yol kenarlarında kaza yapan tırları görmek beni her zaman üzerdi. Sonuçta bir cana zarar geldi , bir ekmek teknesinin zararını söylemiyorum bile. Yol , araç ve kar cidden kimseye şans tanımıyordu. Gördüğüm kazadan sonra hızımı bir kademe daha kestim ve kalan yoluma biraz hüzün biraz kederle devam etmek zorunda kaldım.
Artık yavaş yavaş seferimin sonuna yaklaşıyordum. Kalan yolumu bitirirken güzel bir manzaraya denk geldim ve aracı hemen yan cebe çektim. İnip söyle az ileriden bir poz alayım dedim. Telefonu aldığım gibi hemen karşıya geçip bu güzel kareyi yakaladım. İzlanda’da soğuk ama güzel yer doğrusu. Fotoğrafa baktıktan ve aracı kısa bir süre dinlendirdikten sonra sinyalimi verip tekrar yola koyuldum. Sanırım benim zor olacak tek bir kısım kalmıştı…
Evet kalan yolumun zor kısmına da gelmiştim. ‘‘Kar Fırtınalı Dağ’’ zirveye doğru çıkmaya çalışırken aracım artık zorlanıyor , kayıyor , adeta emekleyen bir bebek gibi zorlanıyordu. Bunu fark ettiğim anda hızımı biraz daha düşüp kalan tırmanış ve inişi daha güvenli hale getirdim. Bende başkası gibi yuvarlanıp bir kenarda takla atabilirim sonuçta. Elimizin altındaki güvenilir araç ama dediğim gibi yol ve kar şans vermiyor kimseye. Navigasyondan kalan yoluma baktığımda göz açıp kapayıncaya kadar gideceğim bir yolumun olduğunu fark ettim.
Zorlu yokuşları tırmandıktan , kaygan kar kaplı yolları geçtikten ve kaza dolu yol kenarlarını gördükten sonra dorseyi teslim edeceğim şirkete vardım. İçeri girince ilk kimseyi bulamadım bir süre bekledim. Daha sonra bir görevli gelip park edeceğim yeri gösterdi. Gösterdiği alana aracı yanaştırdıktan sonra dorseyi kupadan ayırdım. Bu arada bu kadar yol ne taşıdığımdan hiç bahsetmemiştim. Çiçekti manidar değil mi? Çünkü bu iş bana çok kazandırmıştı ve yük çok değerliydi…
Mükemmel…
Okuduğunuz için teşekkürler. Yeni seferler yakın zamanda gelecektir inşallah. Sağlıcakla kalın